04 Aralık 2016

Mutlu Olsak



Şimdi İzmir'de olsam. 

Adana, Aladağ'da canlarımız yanmamış, sevgili Erdal Tosun ölmemiş olsa. Güne Bostanlı'da İro Cafe'de sevgili Atlas ve Candemir'in güleryüzleriyle, güzel bi kahvaltıyla başlasam. Ardından Berkay'ın sert bir kahvesiyle duvardaki fanzinlere göz atsam. 


Sonra vapurla Konak'a geçip Kemeraltı'da ayaküstü bi tek kaymaklı Şambali çaksam. Ordan metroyla Bornova'ya geçip Cafe Eli'de sevgili Raşit ve Eli'yi ziyaret etsem çaylarını içip çöpten toplanmış bavullardan yapılmış koltukların birini oturup kedileri sevsem. İzzet, Yağmur, Pelin, Ali gelseler Eli'nin vegan cheesecake'ini paylaşsak. 


Oradan Kordon'a geçip doya doya Ege solusam. Ciğerlerimin biri sirtaki diğeri zeybek oynasa. 


Akşamında Basmane'de güzellikleriyle İzmir'e maya çalan sevgili Bahar ve Şafak Ersözlü çiftinin Açık Stüdyo'larında zihnimi açsam, yaratıcılığımı kamçılasam. Bulutlar dağılsa gecenin köründe güneş açsa. Vakti dolanlarımız yataklarında ışık olsalar. 


Mutlu olsak. Mutlu olsak. Mutlu olsak.

03 Ekim 2016

#DOKUN



Güzel dostlar hatırlarsanız geçenlerde size gerçekleşmek üzere olan bir hayalimden bahsetmiştim. 
Açıklama vakti geldi 🙂
1 Ekim Cumartesi akşamı Gitar Cafe'de çok değerli bir topluluk karşısında 12. konserimi verdim ve söz konusu, hayalim olan #DOKUN hareketini başlattım. 
Kasım ayıyla birlikte hayalini kurduğum bir yolculuk başlıyor. Mümkün olabildiğince daha fazla insana dokunmak üzere yola çıkıyorum. Akustik gitarımla tek başıma, dinleti tadında, "storytelling" tarzında sadece kendi şarkılarımı seslendireceğim ücretsiz performanslarla her ay bir şehre konuk olucam. Heyecanlıyım :)
Fikrin çıkış noktası, hayatına dokunulmasını bekleyen fakat beklerken hiç bir çaba sarfetmeyen sürekli şikayet ve isyan halinde ömrünü tüketen insanlar oldu. Yani vermeden almayı, dokunmadan dokunulmayı bekleyen insanlar.
Ve aslında bu yüzden bu yolculuğa turne değil de hareket demek istedim. Çünkü bu yolculuğun turne kimliğinin yanında, insanlara "Sen kimin hayatına dokundun ki birisi senin hayatına dokunsun?" diye sorarak ilham vermesini diliyorum.
Bu arada yanlış anlaşılmasın görseldeki rotaya giren şehirlerin kimisinde beni sadece bir kişi çağırdı, kimisinde ise iki ya da üç kişi. Anlayacağınız öyle onlar, yüzler, binler falan yok bekleyen. Beni bu yola vuran motivasyon çok farklı. Gözüm yol, yatak, kar, kış görmüyor. Söylemem gereken şarkılarım, dokunmam gereken insanlar var ve beni bekliyorlar. Belki de şu anda bu satırları okuyan bir çoğunuza garip geliyor durumum ama n'apayım hissiyat aynen bu :)
Yani bir kişi de çağırsa, naçizane şartlarımı sağlayan bir mekan bulabildiğim her şehri programa kattım; katmaya da devam edicem. Şartlarla kastettiğim de şunlardı. Mekan, dinlemeye gelen dostlarla göz hizasında ve dokunma mesafesinde olabileceğim, sohbete uygun, dört duvar, dinleyici haricinde, iş çıkışı arkadaşlarla iki tek atalım ya da çay içip gırgır şamata muhabbet edelim kafasında olanların uğramadığı, sessiz, sakin bir yer olsun istedim. Tabii daha da önemlisi gelenlere bilet satmayacak, sadece yenilenden, içilenden gelecek kazanca razı olacak kişilerce yönetilen bir yer olsun ki bilet parası nedeniyle gelemeyecek kimse olmasın, aramıza para girmesin ;)
İlk etapta şehirler bunlar. Niyetim maddi durumuma ve talebe göre programı revize ederek yola devam etmek ve 12. şehirden sonra ilk albümümü çıkarmak :)
En başından beri destek veren tüm dostlara selam olsun.
Sevgiyle, aşkla yola çıkan herkesin inancı sağlam, zihni berrak, yolu açık olsun. 
Görüşmek ve dokunmak dileğiyle.
Sevgiler.
Mertkan
iletisim@mertkandy.com

25 Haziran 2016

Brexit




Avrupa'da en çok müslümanın yaşadığı 10 şehrin 5'i İngiltere'deymiş! (Blackburn, Luton, Slough, Birmingham, Bradford) 

Geçenlerde Facebook'ta paylaştığım aşağıdaki videoyla Avrupa'da yükselen/yükseltilen korkuya dikkat çekmiştim ki İngiltere halkı AB'den ayrılma yönünde bir iradeyi bu kadar güçlü ortaya koyan ilk ülke oldu. 

Pek tabii bu tepkiyi ülkede yükselen ırkçılık ve islam düşmanlığının göstergesi olarakta okuyabiliriz, "Benim oyumla çobanın oyu bir mi?" tepkisi olarakta. 

Ben ikinciden yanayım; en azından yüksek oranda öyle olduğunu düşünüyorum.

Unutmamak gerekir ki Avrupa Birliği birbirine yakın kültürler arası bir birliktelik, yardımlaşma projesiydi. Farklı kültürleri harmanlamak gibi bir misyonu hiç olmadı. Göçlerle değişen dengelere karşı pozitif çabaların, halk nezdinde işe yaramadığı, aşıların tutmadığı da aşikar. 

Bu doğum oranlarıyla Avrupa halkları hızla yok oluyor ve doğal olarak bir refleks ortaya koyuyor. 

Bakalım dünyanın bize daha ne sürprizleri olacak. 

not: Brexit, İngiltere'nin de bulunduğu adanın adı olan Great Britain'ın Br'si ile İngilizce çıkış anlamındaki Exit kelimesinin birleşimi ile türetilmiş, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması için yürütülen kampanyaya verilen isimdir.






22 Nisan 2016

Nothing Compares To You


Çok uzun zamandır boğazım böyle düğümlenmemişti. 

Çocuklarım gözlerimin dolduğunu görüp "Baba başın sağolsun" dediklerinde daha iyi anladım...
Eğer hayatım bir film olsaydı soundtrack'imde en fazla şarkısı olan 2-3 sanatçıdan biri Prince olurdu herhalde. 

Hiç unutmam 90'ların başıydı babamın uzun yıllardır Amerika'da yaşayan arkadaşı Orhan abi Türkiye'ye gelecekti. Bana ne istediğimi sormuştu. 

Ben heyecanla:


-Orhan abi Michael Jackson tişörtü istiyorum.
-Olm Michael Jackson kim ben sana Prince tişörtü getireyim.
-Abi o kim ki hiç duymadım.
-Ahah!


Prince'in adını ilk ondan duymuştum; tohum ilk o gün atılmıştı.

O günden sonra müziğe bakış açım hep çok farklı oldu ve arkadaşlarımın önerdiği her "süper" vokal, her "mükemmel" davulcu, her "ultra" basçı,her "fevkalade" gitarist önce Prince çıtasını aşmalı ya da en azından ona yakın olmalıydı.

Evet, Prince müzikte bir çıtaydı.

Amerika müzisyen ve entertainer'ı ayırır. Prince her ikisinin de belki de en son temsilcisiydi.
Bugün iyi müzisyen olabilirsiniz ama dünyanın dört bir yanında yaşayan farklı kültürlerde insanların hayatlarının arkasında çalan müzik olmak bambaşka birşeydir.

Hayatım akarken arkada çalan müziklerin sahiplerindendi.
O, müziğiyle bir devrimci, müzik endüstrisine karşı tavrıyla sıkı bir asiydi.
Çok ama çok üzgünüm.
Yolu açık olsun.


Nothing compares to you.


‪#‎Prince‬






18 Nisan 2016

Siyaset Zor Zanaat



ABD başkanlık yarışındaki, bildiğim kadarıyla bu seviyeye gelen ilk Musevi olan Demokrat Parti'nin adaylarından Bernie Sanders'ın Vatikan'ı ziyaret etmesi önemli. Bu arada hatırlatmakta fayda görüyorum, Sanders bu kimliğini hiç ön plana çıkartmadığı için Yahudi cemaatinden bir hayli tepki de alıyor. 

ABD'de neredeyse Türkiye nüfusu kadar Katolik yaşıyor. Ayrıca Katolik inancında İsrailoğulları'nın özel bir yeri olması nedeniyle akıllıca bir hamle gibi gözüken ziyarette Papa Francis'le neler konuşulur bilinmez ama Vatikan'ın eşcinsel evliliğe ve kürtaja karşı oluşu ile filmlere konu olan -ki yeni iki Oscar almış Spotlight'da da işlendiği için oldukça taze olan- çocuk istismarı konularından dolayı ziyaret ters de tepebilir. 

Bakalım neler olacak.





fotoğraf: http://gdb.voanews.com/267919BF-5B29-4AEB-87AA-5168F4842A5A_w900_r1_s.jpg

12 Nisan 2016

Müzik Susmasın, Asla.



Milliyet gazetesi yazarı Mehmet Tez vapurdaki canlı müzikten şikayetçi olmuş. Hele yazısını okurken Guantanamo'dan girip Noriega'dan, Metallica'dan girip İdil Biret'ten, denizin ortasındaki çaresizliğinden girip faşizmden çıktığını okuyunca gözlerime inanamadım. Rahatsızlığını ve şikayet etmekteki haklılığını böylesine garip temeller üzerine oturtması inanılmaz.

Ne yalan söyleyeyim insan üzülüyor, önemli bir ulusal mecrada müzik yazan birikimi ve deneyimi nedeniyle değerli olması umulan birisinden, "Vapurda kafamı dinlemek istiyorum", "Vapurda telefonla konuşamıyorum", "Müzik, tercih değilse işkencedir" gibi veryansınlar duyunca... Bir de üstüne çözüm önerisi sunmayınca üzüntü acıya dönüşüyor. Ah bir de bu yazıyı beğenip paylaşan müzisyen arkadaşlar yok mu, görünce insan hepten kahroluyor... 

Ha ben de rahatsız olmuyor muyum? 
Kimi zaman, evet oluyorum.

Hele amfiyle dolaşanlar ciddi rahatsız ediyorlar ama hayatlarını kazanmak için kendilerini ifade edecek alanları hızla azalan her fırsatta ilk sesi kısılan, konseri iptal edilen müzisyenler için bir zahmet yarım saat katlanın yahu. Yarım saat telefonla konuşmayıverin... 



Hiç mi beğenmedin, para bırakmazsın şapkasına, çantasına, kılıfına. Ama müzik kesinlikle, hiçbir mazeretle susmamalı ve kesinlikle her yerde olmalı. Hem sokak müzisyenliği de bir kültürdür; ve gelişmesi gerekmekte; ve yasaklayarak, ve şikayet ederek bunu geliştiremezsin.

Ha çözüm üretelim derseniz. Nasıl metrolarda köşeler kiralanıyor sırayla, belki seferler ve vapurlar her seferinde tek müzisyen ya da grup çalacak şekilde organize edilebilir. Amfi kullanmadan tek salonda akustik performansa izin verilebilir vesaire...



Ulusal bir mecrada köşesi olan insandan konuya çözüm noktasında katkı sağlamasını beklemeye hakkım vardır herhalde diye düşünüyorum. Bu gibi yazıları gerekçe olarak kullanmaya pek hazır bir zihniyet tarafından yönetilmekteyken, ilk fırsatta kapalı devre propaganda yayınlarıyla başbaşa kalmamız işten bile değilken daha sorumlu davranmak gerekmez mi?




Sokakta, vapurda, heryerde sanata özgürlük!


Sevgilerimle.



fotoğraf: http://pixelozoid.ro/wp-content/uploads/2015/03/music-is-everywhere-james-gonzalez.jpg







05 Nisan 2016

Kefenin Cebi Yok mu



Çocukken bir belgesel izlemiştim hiç unutmam. Bir karınca kolonisi konu alınmıştı. Suda ölmüş bir hayvan leşine ulaşmak için koloninin bir kısmı suya girerek kendilerini feda ediyor, arkadan gelenler de boğularak ölen karıncalardan oluşan köprüden geçerek amaçlarına ulaşıyorlardı.

Malum günümüzde ülkeyi kötü yönettiğini, insanları soyup soğana çevirdiğini düşündükleri iktidarı "Kefenin cebi yok" diye başlayan beddua cümleleriyle lanetleyenler çoğunlukta.  Kimisi de kurdukları daha ılımlı cümlelerle belki vicdanları kanar da yanlış yoldan dönerler, doğru yolu bulurlar iyimserliğinde.

Maalesef ancak çalanın insan değil de zihniyet olduğunu anladığınızda sadece "Kefenin cebi yok" diyerek mücadele etmenin anlamsızlığını anlayabilirsiniz. Bundan uzun zaman önce ekilen tohumların kökleri bugün asırlık kökleri boğuyor ve susuz bırakıyor.

Karşı karşıya olunan durum sadece bir adamın ve avanesinin zenginlik ihtirası değil.

Daha yaratıcı ve etkin mücadele yöntemleri geliştirmek gerek. Bilinçli ve mutlu ebeveynlerce yuvasında iyi donatılmış, fikri hür vicdanı hür yeni nesiller yetiştirmek gibi.

Elbette ki kefenin cebi yok ama zaten dert de parayı öbür tarafa götürmek değil, zihniyetin devamını sağlamak.







27 Mart 2016

Amerika Ne İstiyor



Unutmayın Amerika Başkanlık seçimleri asla sadece bir ülke seçimi değildir ve tüm pozisyonlar ona göre revize edilmelidir. 

Koskoca Cumhuriyetçiler'in Donald Trump'tan başka iddialı adayı olmamasına mı yoksa Demokratlar'ın Trump gibi bir karaktere kıyasla Hillary Clinton ve Bernie Sanders gibi silik adaylar göstermesine mi şaşmalı bilemedim. 

Bakalım genellikle aday seçen Amerikan halkı bu sefer ideolojiye mi oy verecek... 

Yoksa "Amerika" Trump'ı mı istiyor?

A.B.D'nin 2016 seçimleri hakkında fikir sahibi olmak için...
https://tr.wikipedia.org/wiki/2016_ABD_başkanlık_seçimleri




23 Mart 2016

İlk Bahar Temizliği



Herhangi birinize "Temizliğe önce nereden başlamak gerek" diye sorsam eminim bir çoğunuz zihin şıkkını seçerdi. Ne yalan söyleyeyim ben de fotoğrafa bakana kadar öyle düşünüyordum ama sopa orada durdukça maalesef zihin iki kazak, bir pantalondan vazgeçmekle temizlenmiyor. 

Önce zihni meşgul edenlerden kurtulmak gerekiyor. 

Neyse benim hala umudum var. Önce dolap, sonra oda, sonra ev, sonra çevre ve sonra şanslıysan zihin. Ancak öyle kurtulacak dünya. Güzel bir bahar temizliği yapın küçük görünen büyük resmi görün. 

Sevgiler.

08 Şubat 2016

Barış Manço


Yıl 1999. 
Tezkereme 16 gün kalmış, neredeyse kanat takmış uçucam. Dile kolay üzerimden 550 gün geçmiş çocukluktan eser kalmamış, ifademde bir olgunluk, bir sertlik sormayın. Kasılmaktan taş kesmişim.
Sonra unutamıyorum. Haberlerde "Barış Manço'yu kaybettik" dedi spiker.
Çöktüm olduğum yere...
Çıktı içimdeki çocuk, bir başladı ağlamaya ki sormayın..."Hüngür hüngür" ifadesi yetmez nasıl ağladığımı anlatmaya.Kendime şaşırmıştım.
Çocuk döndüm eve.
Çok boyutlu bir ortak değerdi.
Huzur içinde uyusun.

01 Şubat 2016

Yazık Bize

Rüzgar Çetin 31 yaşında. Ünlü yönetmen Sinan Çetin'in en büyük oğlu. İki gün önce Beşiktaş'ta Porsche marka spor arabasıyla bir polis otosuna çarptı. Polislerden 33 yaşındaki iki çocuk babası İsmet Fatih Alagöz'ün şehit olması üzerine 0,92 promil alkollü olduğu tespit edilen Rüzgar Çetin tutuklanarak Metris Cezaevi'ne konuldu. Diğer polis ise yaralı.

Fen Edebiyat Fakültesi mezunu İsmet Fatih Alagöz atanamadığı için 8 yıl önce polislik mesleğini seçmek zorunda kalmış.

Sinan Çetin, oldukça modern bir hayat tarzına sahip olmasına rağmen dinci, muhafazakar iktidar partisine ve kurucusuna her fırsatta güzellemeler sıraladığı için geniş kitleler tarafından iktidar yalakalığıyla suçlanan bir sinemacı.

Buraya kadar her şey haber niteliğinde, genel bir tespit.

Acı olan, içimi acıtan bugün toplumun geldiği durum.

Bir polisin şehit olduğu trafik kazasına tabiri caizse Sinan Çetin'in iktidar yalakalığı üzerinden tef çalınmasının acımasızca olduğunu düşünüyorum. Hem şehide saygısızlık hem de dilerim kimse evladıyla sınanmasın. Hepimizin başına gelebilir. Çok zor. İki taraf için de böyle anlar tüm varlığınızın yerin dibine batmasını umursamayacağınız anlar.

Her iki tarafa da sabırlar diliyorum. 

Çocuklarımızı iyi yetiştirelim, hakettiğine tam kanaat getirmedikçe ellerine, bu bir araba da, bir makam da olabilir, kontrol etmesi zor olan büyük güçler vermeyelim. Lüzumsuz pohpohlamayalım. Mütevazi, kendini bilen, kanaatkar, sabırlı, sorumluluk sahibi insanlar olmaları için çabalayalım. 

Belki 40 yılda gelerek ancak hazmedebildiğimiz koltuklarımıza çocuklarımızı küçük yaşta oturtmayalım. Aynı kendimiz gibi hak ederek gelebilmelerinin gerekliliğini öğütleyelim. 

Çocuklarımıza taşıyamayacakları, altında ezilecekleri sorumluluklar yüklemeyelim. 

Yazık oluyor çocuklara.
Yazık oluyor bize.

15 Ocak 2016

Mertkan'ın 2015 Z Raporu

Geçenlerde beni sevdiklerinden hiç şüphem olmayan bir iki dosttan şu benim meşhur "Mertkan'ın 2015 Z Raporu" ile ilgili eleştiriler aldım. İşte "Sen hayırdır mütevazi adamsındır ne bu, şunu yaptım, bunu yaptım diye bağırma halleri", "Hiç cool durmuyor" vesaire tadında... Belki aranızdan da böyle düşünenler olmuştur. Düşündüklerini çekinmeden söyleyen dostlarım olduğu için şanslıyım. Bu sebeple önce onlara teşekkür etmek isterim.

Kendilerine tatmin edici cevaplar verdiğimi düşünüyorum ki benim açımdan olaya bakabildiler.

Peki çevresinde yaptığı şeyleri çok, hatta hiç anlatmayı sevmeyen birisi olarak tanınırken neden "Mertkan'ın 2015 Z Raporu" diye bir olaya girdim?

-Öncelikle "Z Raporu nedir?" onu bir açıklığa kavuşturalım. Esnaf olanlar bilirler. Her mesai sonunda yazarkasadan tüm gün yapılan satışların listelendiği bir çıktı alınır ve saklanır. Z Raporu ona denir. Bilmiyorum yeni nesil yazarkasalarda hala aynı işlem yapılıyor mu?-

Aslında her şey değerli sanatçı, müzik yazarı ve radyo programcısı üstad Murat Beşer'in 2016 yılbaşından hemen sonra Facebook hesabında üzülerek paylaştığı "Maalesef bu sene koyduğum 100 kitap okuma hedefinde 73'te kaldım" iletisiyle başladı. 2015'i ikibuçuk kitapla bitirmiş birisi olarak bir utanç kapladı ki içimi sormayın.
Neyse sonra titreyip bir kendime geldim ve sordum "Tamam kitap okuyamadın da neler yaptın koskoca senede?" diye. Mesela bu noktada Facebook inanılmaz yardımcı oldu. Unuttuğum bir çok şeyi zaman tünelimde görünce hatırladım.
Koskoca seneyi boşa geçirmiş olamazdım ya. Başladım. Bulduğumu, hatırladığımı hepsini tek tek not aldım kenara. Çok tatmin olmamış olsam da fena bulmadım. Yani koskoca seneyi boşa geçirmemiş olduğumu görüp biraz mutlu oldum ama tabii bu arada yapmadığım, bitirmeyip yarım bıraktığım ne çok şey varmış onları da gördüm. Yine utandım ama yüzleştim. Kendime yarım kalan işleri bitirmek üzere söz verdim.

Sonra durdum dedim ki Murat Beşer'in bir paylaşımı bende böyle bir aydınlanma sağladıysa ben de birilerine belki ışık tutabilirim. Sonuçta gizli kalması daha şık, daha makbul olan hayır işlerimi sıralamayacaktım.

Bir de ben sevdiğim, sevmediğim insanların başarılarıyla hep motive oldum. Bir çok farklı kafadan çıkanları okuyunca bambaşka bakış açıları yakalayabildiğimi bu sayede daha geniş bir vizyona sahip olabildiğimi gördüm. Ayrıca şu "tu kaka" sosyal medyayı kendi açımdan en fazla faydayı sağlayabilecek şekilde kullanabildiğimi düşünüyorum. 

En basitinden Gezi Parkı zamanında müzik dolayısıyla beni seven, takip eden insanların Facebook'tan önce "Sen de teröristmişsin abi, yazıklar olsun"yazdıklarını, yaptığım paylaşımlardan sonra "Abi özür dilerim bizim televizyondan gördüklerimiz bambaşka" diye mesaj attıklarını biliyorum. Amacım hiç bir zaman insanların fikirlerini değiştirmek olmadı. Sadece bakış açısı kazandırmak için çabalarım diyebilirim. Zaman zaman da başarabildiğimi gördüm.

Diyeceğim o ki siz de yazın. Belki birileri utanır, titrer kendine gelir. Birileri sizden ilham alır, harekete geçer. Dünya daha güzel bir yer olur. İnsanlar yapabildiklerini, başarabildilkerini görüp kendilerini özel hissederler. Özgüveni yüksek, haliyle mutlu bireylerden oluşan bir toplum oluruz. O zaman savaşmayız da.



İşte bu sebeple egosu tavan yapmış denmesi pahasına "utanmadan" yaptıklarımı sizlerle paylaştım. Dilerim ilham verir, motive eder :)

Sevgiler.





Mertkan'ın 2015 Z Raporu :)

Sevgili kardeşim müzisyen Toygar Canbay'a katıldığı uluslararası bir soundart yarışmasında, kendisinin yönetmenliğinde hazırladığım videoyla destek verebilme mutluluğunu yaşadım. Şubat soğuğunda Validebağ korusunda sabaha karşı 4'te yaptığımız çekim unutulmaz hatıralarım arasına girdi smile ifade simgesi 2014'ün son aylarında da kendisiyle Validebağ korusunun karşı karşıya olduğu tehlikeyle ilgili farkındalığı artırmak için aşağıdaki bağlantı adresinden ulaşabileceğiniz bir diğer video daha hazırlamıştık. 





2009'dan beri bir parçası olduğum, defalarca ödüle layık görülmüş, 50 milyondan fazla izlendiğini tahmin ettiğimiz sosyal sorumluluk projesi Doğa İçin Çal'ın 6. projesinde yine büyük mutlulukla yer aldım. Sesine hayran olduğum sevgili Gülçin Ergül ile söylemek unutulmazdı smile ifade simgesi



Mertkan'ın 2015 Z Raporu
Volkswagen Arena'da gerçekleşen TEDxIstanbul'da binlere karşı konuşmak eşsiz bir deneyimdi! 



Mertkan'ın 2015 Z Raporu
İlk kez bir klip çekmişim, Sanat Yönetmenliğini Zeynel Abidin AĞGÜL yapmış, o da KRAL TV'de yayınlanmış.

smile ifade simgesi




İlk kısa film denemem "kakaneka"nın pek olumlu tepkiler almaması öylesine hoşuma gitti ki daha sıkıcılarını yapmak için kolları sıvadım smile ifade simgesi



Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı 10 Ekim 2015'te Ankara'daki "Barış Mitingi"nde gerçekleşmiş, 9 yaşındaki Veysel Atılgan'ın da içinde bulunduğu 102 kişi hayatını yitirirken, 500 kişi de yaralanmıştı. "An Kara" adlı bu şarkıyı yaşanan terör olaylarında hayatlarını kaybeden tüm canlar adına saldırının tek çocuk kurbanı Veysel'e ithaf etmiştim...



Oy ve Ötesi hareketinin 60bin gönüllüsünden biri olarak 2015'te de demokrasinin sağlıklı işleyebilmesine, her bir oyun çok değerli olduğu, sahip çıkılması gerektiği bilincinin yerleşmesine ve oy sayımına dair kafalardaki şüphelerin bir nebze de olsa kalkmasına faydam dokunduysa ne mutlu!



89'dan bu yana kendi şarkılarını yazan bir adam olarak 26 sene sonra ilk kez 21 Kasım 2015 akşamı kendi şarkılarımla sahne aldım. Yaşadıklarını anlatan bir besteci olarak insanların karşısına çıplak çıkmak gibiydi ama soyunmamın vakti gelmiş olacak ki iyi geldi smile ifade simgesi Hayatımda illa ki bir çok kırılma noktası var ama o sırada aklıma gelen ilk üçünü sadece konsere gelenler duymuştu... Merak eden buyursun efendim smile ifade simgesi




"Adımı Koy" ilk kez TRT FM'de Billur Adalet Ibrahimhakkıoğlu'nun sunduğu yılın ilk TRAMVAY programında yayınlandı. Çok mutluyum! Konserlerime gelip destekleyen değerli dostlara, şarkımı seçip yayınlayan sevgili Billur Adalet'e ve programa hayatta yetişmez deyip sabaha kadar uğraşıp tüm enstrümanları kaydedip bana sürpriz yapan sevgili kardeşim Fırat Çavaş 'a sonsuz teşekkürler. 

Ayrıca mutlaka belirtmeliyim ki eskiden iyi bir radyo dinleyicisi olan benim için sesiyle efsane olan Billur Adalet İbrahimhakkıoğlu'nun bu anonsu, şarkımın TRT FM'de çalınmasından kesinlikle daha büyük mutluluk oldu.

2016'da etrafınızda hep güzel insanlar olsun. İyi ki varsınız! 




Geçtiğimiz yıl son olarak da MSG'ye üye oldum. "Adımı Koy" TRT FM'de dönmeye devam ediyor.




Kasap Döner Nereye

Kasap Döner'i o kadar sevmeme rağmen maalesef izledikleri gereksiz şiddet ve cinsellik içeren reklam politikalarını üzülerek şaşkınlıkla izliyorum. Bu sergiledikleri tavırla, belki dünyaya açılabilecekleri gayet şık bulduğum dükkan konseptini ve sundukları gayet başarılı bulduğum lezzeti çöpe atıyorlar.

Amerikan bayrağı şeklinde boyanmış dudaklı kadının ağzına döner dürüm veren, kovboy şapkasını, Amerikan Futbolu topunu, toplumumuzda maçlarda, kavgalarda aşırı şiddetin simgesi olmuş döner bıçağıyla ikiye bölen "ultra yaratıcı" reklamlardan sonra bence Amerika'da bir şube açma vizyonları olmadığını da sergilemiş oluyorlar. Ayrıca "Hamburger çocuklarına yedirmeye geliyoruz!" sloganını da gereksiz buldum. Amerika'da mı açıyorsun dükkanı diye sorarım. Bu ülkede çocuklar zaten döneri severler, döner yerler. Hamburgerin sunumu, dükkanların konsepti ve sunulan hediyeler vesaire çocukları cezbettiğinden meyil o tarafadır. 

Düşünsenize bir tarafta palyaçolarla, oyun parklarıyla, çeşitli hediyelerle, zengin mönülerle, rengarenk dükkanlarla hamburger satan Amerikan fast food dükkanları diğer tarafta elinde döner bıçağıyla bir ülkeyi kendine rakip seçmiş ve rakip gördüğü ülkenin kültürünün önemli simgeleri olan amerikan futbolu topunu, kovboy şapkasını keserek, bir kadının ağzına dürüm vererek, sana yedirmeye geliyoruz diyen bir zihniyet!!!

Dilerim çocuklar bu anlayışı, yaklaşımı seçmezler.


Neyse oldu olacak bundan sonra bir de meydanlarda Amerikan bayrağı yaktılar mı tamamdır! 

Aynı acansla, aynı vizyonla devam!!

Yazık!



12 Ocak 2016

"Adımı Koy" Radyo'da!


Eskiden iyi bir radyo dinleyicisi olan benim için sesiyle efsane olan Billur Adalet İbrahimhakkıoğlu'nun bu anonsu, şarkımın TRT Fm'de çalınmasından kesinlikle daha büyük mutluluk oldu!

"Adımı Koy" ilk kez TRT FM'de Billur Adalet İbrahimhakkıoğlu'nun sunduğu yılın ilk TRAMVAY programında yayınlandı. Çok mutluyum! Konserlerime gelip destekleyen değerli dostlara, şarkımı seçip yayınlayan sevgili Billur Adalet'e ve programa hayatta yetişmez deyip sabaha kadar uğraşıp tüm enstrümanları kaydedip bana sürpriz yapan sevgili kardeşim Fırat ÇAVAŞ'a sonsuz teşekkürler. 


2016'da etrafınızda hep güzel insanlar olsun. İyi ki varsınız! 


"maviye kanma, livardayız aslında"

Klasik Müzik



Gelin bu sene kendinize bir iyilik yapın.

Sevin sevmeyin kendinize her gün kısa bir süre de olsa en az bir klasik müzik eseri dinletin. Faydasından emin olduğunuz ama sevmediği bir yemeği çocuğunuza yedirir gibi...

Hiç mi bir sevdiğiniz için bir şeye katlanmadınız?

Kendinizi sevin.
Klasik müzik dinletin kendinize.

Müzik sihirli bir şeydir. Hangi teliniz hangi frekansta titrer öğrenmek bazen bir ömür sürer.

Daha detaya inmek isterseniz. Vücudunun yüzde 60-70'i sudan oluşan bir yaratık olarak Masaru Emoto'nun deneylerine bir göz atın derim.





07 Ocak 2016

Yeni Ayakkabı Kutlu Olsun

Her yeni yıl, yeni ayakkabı gibi gelmiştir bana hep. İlk bir, iki ay vurur. Çok yakıştırmışsak, sevmişsek, üstüne gidip acısına, yarasına dayanabilirsek ayağımızın şeklini alır; eskimesine yakın belki 3-5 ay rahat ederiz. E konforlu bir ayakkabı emek ister de koca yıl istemez mi? 

Havasını atacağımız bir ayakkabı nasırdan izler bırakırken koca yıl popomuza bebek yağı sürmez smile ifade simgesi

Tüm dünyaya barışık yıllar, yollar dillerim!

Birisinin Hayatında Özel Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Keşke başkalarının hayatında özel olmak için gösterdiğimiz çabanın binde birini kendi hayatımızda da özel olabilmek için göstersek ya.  

Baksanıza etraf insanlığı beş para etmez çok başarılı yönetici, mükemmel eş, yetenekli müzisyen, lider politikacı, ayın elemanı vesaireden geçilmiyor. 

Farkında olmadan diyemeyeceğim bence gayet farkında olarak bunu tercih etme eğilimi gösteriyor insanlar. Çünkü daha kolay!

Mesela müşterisine en taze ve en güzel simiti satan adamın işi kolay. İstenen, yani ondan müşterinin beklediği çok açık ve basit. Taze, tadında, kıvamında mümkünse sıcak simit. Bu beklentiyi karşılayabilen simitçi müşterinin gözbebeği olur. Mahallede adını bilmeyen kalmaz, mahallenin tonton amcası olur, maskotu olur hatta okuldan gelen çocuk unuttuğu evin anahtarını ondan alsın diye anahtar bile emanet edilebilir... Olur da olur.

Peki ya simitçinin, müzisyenin, politikacının özel hayatında ondan beklenenler o kadar mı?

İyi ütü yapan adam, fatura ödeyebilen kadın, veresiye yazdırmayan müşteri, eve kendi evi gibi bakan kiracı, halı sahada en çok golü atan arkadaş vesaire de olmak zorundadır.

Şimdi bu durumda bir insanın tüm bu beklentilerden kaçıp sadece kendisinden istenenleri yerine getiren mükemmel bir yönetici ya da işte sadece yetenekli müzisyen olmayı seçmesi gayet doğal değil mi?

Hele bir de üstüne para alıyorsa!

Yani diyeceğim o ki, başkalarının hayatında özel olmak, özel hayatınızda özel olmaktan kolaydır ve birisinin hayatında olmanın dayanılmaz hafifliğidir cezbeden insanı.