İktidarın, inanca vurgu yapan kışkırtıcı söylemlerini etkisiz kılarak, direnişin en önemli dinamiklerinden olan Anti-kapitalist Müslümanların ve Devrimci Müslümanların varlığından, dini referanslarından rahatsız olmayan Gezi Parkı gruplarının çoğunun, yine geniş kitlelerin Gezi Parkı'na akın etmesinde ve kamuoyundan destek görmesinde büyük etkisi olan TGB'ye faşist yaftası yapıştırarak, Silivri çağrısının TGB'ye ait olduğunu ve bu sebeple 5 Ağustos ptotestolarına katılmayacaklarını açıklamaları ilginç oldu. Gerçi bu sinyali Kadıköy'deki Gazdanadam'da almıştım ama yine de şaşırdım dersem yalan olmaz.
Neden mi?
Benim için Gezi Parkı haksızlığa,
baskıya ve saygısızlığa karşı bir duruştu.
Anti-kapitalist Müslümanlar ve
Devrimci Müslümanlar'ın, düne kadar onlara yobaz diyecek olanlarla, haksızlık
karşısında aynı safta durabilmeleriydi; LGBT'nin onlara ibne diyenlerle saygısızlığa
karşı birleşebilmesiydi.
Hepimiz Kürt, hepimiz Ermeniyiz deyip
şimdi bariz bir haksızlık karşısında durmak, sebebini bile bilmeden 5 senedir
tutuklu bulunan insanlara destek olmak için Silivri'ye çağrı yapan TGB'ye
faşist deyip tu kaka deyip yalnız bırakmak da ne?
Önce hak olmalı, ideoloji değil!
Gezi Parkı, ne TGB'nin ne de başka bir
grubun değildi. Gezi Parkı herkesindi. Direnişe katılan her grubun ve bireyin
kendini aştığı, empati yeteneğini geliştirdiği ve yepyeni bir duruş sergilediği
bir ormandı.
Olmazsa olmazlarından sıyrılıp Gezi
Parkı'na gelen tüm birey ve grupları içeride tutmak, ancak güzel olan birliğe
evrilmeyi mümkün kılabilir.
İşte aslında sırf bu yüzden Gezi
Parkı'ndan iktidarın korktuğu manada bir "devrim" çıkmazdı.
Gezi Parkı'ndan uyanmış ve empati
yeteneği geliştirmiş insanlar çıktı ki bu da yaklaşık 6 milyon kişinin sandığa
gitmediği Türkiye için bir devrimdir ve eminim gelecek seçimlere etkisi büyük
olacaktır.