22 Kasım 2013

Kanye Kardashian























Müzik sektörünün daha doğrusu film sektörünü de kapsayan eğlence sektörünün, tarihe göz attığınızda bunalım dönemlerini hep cinselliği öne çıkararak atlattığını görebiliriz; fakat bu sefer müzik bir hayli dibe vurmuş olacak ki yarışın nereye varacağını kestirmek gerçekten güç. Müzisyenden, performanstan çok "et" gösteren videolar 300 milyondan fazla tık alırken, aynı şarkının canlı versiyonunun videosu 10 milyonu bulamayabiliyor. Kadının cinsel meta olarak görülmesi ve kullanılması, üzerinden siyaset yapılması ya da para kazanılması  sadece ülkemize özgü bir durum değil. Günümüz pazarlama dünyasında kadın bedeni hızla daha "baştan çıkarıcı" konumlandırılırken, işlerdeki nitelik hızla önemini yitiriyor. Takip edenler hatırlayacaklardır; bu konuya aslında Eylül ayında yazdığım "Algına Tasma Taktırma" başlıklı yazımda biraz değinmiştim.

Sürecin hızlanmasında son fitili ateşleyen Miley Cyrus oldu desek yeridir. Kısa süre önce vatanı "Özgürlükler Ülkesi" A.B.D.'de bile büyük şok yaratan yeni imajıyla tartışma konusu olmuştu. Babası, "Achy Breaky Heart" şarkısıyla hatırlayacağınız, dünya çapında 20 milyondan fazla albüm satan, son yıllarda ise kendini dini müziğe vermiş, bir zamanların country yıldızı Billy Ray Cyrus topa tutulmuş; sektördeki dengeleri yerinden oynatan "Wrecking Ball" klibi de tartışmaların üstüne tüy dikmekte gecikmemişti. 

Hani bu durumun A.B.D.'de neden bu kadar tartışıldığını anlamakta zorlanırsanız, şöyle bir örnek eminim anlamanıza yardımcı olacaktır. "Wrecking Ball" klibinde bizim hanım hanımcık Türk Halk Müziği sanatçımız Zara'nın oynadığını hayal edin! Aynı Katy Perry gibi, ailesi tarafından koyu bir hristiyan olarak yetiştirilen ve yakın zamana kadar "örnek evlat" olarak görülen bir figürün daha böyle radikal bir değişime gitmesi hak verirsiniz ki genlerinde hep aşılmaz bir WASP takıntısı olan Amerikalılar için yeterince şok edici.

Açıkçası, Miley'nin MTV Müzik Ödülleri gecesinde Thicke ile yaptığı "edepsiz gösteri"yi dişlerini sıkarak izlerken objektiflere yakalanan Rihanna'dan -ki sektörün en cesurlarından olduğu şüphe götürmez- "Pour It Up" gibi bir klip bekliyordum. Tabiri caizse bulduğunu yutan, doymak bilmez, "eğlence tanrısı"nı beslemekle görevli, sektörün sadık hizmetkarları olan prodüktörler, üzerinde her fantezilerini deneyebilecekleri cesur, yeni ve taze birini bulmuştu. Rihanna daha fazla ne kadar açılabilir ki diye beklerken "What Now" ile s.dik yarışına devam etmeyeceğini ilan etti; ve olanları uzaktan izleyen tartışmasız "Diva" Beyonce ablasının çizgisine çekildi. İyi de etti.

Bugüne kadar sektörün gittiği noktaya dikkat çeken en sert eleştirel "açılımı" 2000 yılında, MTV ve BRIT ödüllü "Rock Dj" şarkısına çektiği kliple Robbie Williams'ın yaptığını düşünürüm. O zamanların, belki de tüm zamanların en çok arzulanan erkek figürlerinden olan Robbie Williams klip boyunca etrafında dönen kadın hayranlarının ilgisini taze tutabilmek için vermeye devam eder, fakat üzerinde verecek bir şeyi kalmadığında sırasıyla önce derisini vücudundan sonra da etini iskeletinden ayırarak hayranlarına fırlatır. Klibin sonunda, doyan hayranlar ortadan kaybolurken yanında sadece müziği yapan Dj hatun kişi kalır.






































Yazıya sebep olan klipte ise, geçenlerde Obama'nın verdiği bir örnekte çiftin adlarını kullanmasına sinirlenip "benim ve kadınımın adını ağzına alma" diyerek A.B.D. başkanı Barack Obama'ya posta koyan Kanye West'i eşi Kim Kardashian ile görüyoruz. Obama-West gerginliği eskiye dayanıyor. Hatırlarsanız Kanye West, 2009 MTV Video Müzik Ödülleri'nde en iyi video ödülünü alan Taylor Swift'in elinden mikrofonu kapıp ödülü hak edenin "Single Ladies" klibiyle Beyonce olduğunu söyleyerek herkesi şok etmişti. Obama ise bir röportaj öncesi kameraların kayıtta olmadığını düşünerek konuyla ilgili fikrini, Kanye West için eşek herif anlamına gelen "Jackass" kelimesini kullanarak ifade etmiş; ve bu internette yayılınca aralarında bir gerginlik oluşmuştu. Artan gerginlik nereye varır bilinmez ama Amerikalıların çoğu Kanye'yi kendini bilmez ve "jackass" olarak görmeye devam ediyor gibi. 

Neyse, Kanye West "Bound 2" adlı şarkısına çektiği ve "kadını" Kim Kardashian'ın üstsüz olarak arz-ı endam ettiği son "explicit" yani açık saçık klibiyle bu çılgın "et savaşına" göbekten dalıyor. Henüz 3. gününde 3 milyon tık'a ulaşmak üzere olan klip bakalım Kanye West'i ve "kadını"nı nereye koyacak?

Şarkı mı? Nasıl mı?

Bilmem! Önemli mi?

Follow my blog with Bloglovin

Başarılar Burcu
























Otomobil sporlarındaki başarılarını her zaman takdir ettiğim Burcu Çetinkaya bu hayat tarzını daha önce benimsemiş olsaydı belki 3. belki de 5. çocuğuyla beyinin dizinin dibinde oturup otomobillere ancak perdenin ardından bakabilen bir muteber zevce olabilirdi muhtemelen! 

Bu arada bahsettiğimiz kişi Robert Koleji'nin ardından eğitimine A.B.D.'de devam etmiş, döndükten sonra ise Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun olan gayet aklı başında, kayak ve otomobil sporlarında şampiyonluklar elde etmiş bir birey. 

Ne diyelim kendi tabiriyle iç yolculuğunda Allah yolunu açık etsin. 

Dilerim aradığı huzuru bulur ve çok mutlu olur.

Dilerim bugüne kadar çarşaflar ardında gizlenmek zorunda kalmış nice yeteneklerin keşfedilip otomobil sporlarına kazandırılmasında göstereceği çabalarla ya da en azından teşkil edeceği örnekle takdir kazanmaya ve ülkemizi gururlandırmaya devam eder!

Başarılar Burcu!


21 Kasım 2013

Dişe Diş, Kana Kan, Linçe Linç






















Neredeyse her dediğini, demedim diyerek inkar etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir adamın, neredeyse 15 sene önceki bir gecede yaşananlardan dolayı, o zamanın şartlarını çok iyi bilmesine rağmen cadı avı başlatması komik değil mi? 

Her zaman olduğu gibi ağzından çıkan her kelimeyi emir telakki eden güruh gazetelerde, televizyonlarda kimler katıldı kimler katılmadı diye listeler çıkartıyorlar. Bunun getireceği reytingden medet uman sığ kanallar ise bu provakatörleri iştahla ekrana taşıyorlar. Her olayın gerçekleştiği zamanın şartlarıyla değerlendirilmesi gerektiği gerçeğini göz ardı ederek, katılan katılmayan onca insanın hayatını tehlikeye atarak, tenkit ettikleri, lanetledikleri ve maalesef yine siyasete alet ettikleri Ahmet Kaya'ya yapılanların mislini yapıyorlar. 


Dişe diş, kana kan, linçe linç!


Beyfendi milli görüş gömleğini çıkarttım, değiştim dediğinde olabiliyor; ama o zaman 24 yaşında olan Serdar Ortaç faşist kalıyor! Düne kadar gözde akil adamlarından olan Kadir İnanır'ı "tuvaletteydim diyorlar... hepiniz oradaydınız ulan!" diyerek bir başbakana yakışmayacak çirkin bir üslupla tuvalete geri sokup, milletin nezdinde üstüne sifonu çekiyor. 


Erdoğan, sergiliyor olduğu anormal keskin manevraları, tutarsızlığı, siyasetin erdemi olarak kabul ediyor olsa gerek ki, ip üstünde takla atan bir cambaz edasıyla politika sözcüğünün kelime anlamını ülkenin alnına kazıyarak yoluna devam ediyor. En son olarak Diyarbakır'da ve dershane tartışmalarında da bunu açıkça gördük. 


Ben Erdoğan'ın siyasetini, sabun tipi siyaset olarak adlandırıyorum. Eline almış olmanın heyecanıyla fazla sıkanın elinden bilinmez bir yöne doğru fırlayabilen ya da rahata erdiğini sanıp elini gevşetenlerin elinden kayıp düşebilen bir siyaset tipi. Sonuç ise ülkenin durumu, "Fight Club" sanki, her iki şekilde de ellerindeki kirle başbaşa kalanların savaşı.


Peki bunları nasıl yapabiliyor? 


Arkasına, yani ne yapsa sorgusuz sualsiz onaylayan seçmen kitlesine güvenerek. Bu durum maalesef öylesine trajikomik bir noktada ki, hani Allah korusun Erdoğan seçmenlerinden birini arabasıyla ezse şehit sayacaklar!


Ne demiş Hacı Bektaş-ı Veli'miz:" Her ne ararsan kendinde ara."



Yani sorumluluk bizim. 


20 Kasım 2013

Dünya Çocuk Hakları Günü







































Kurucusunun, kurtuluş savaşı sonrasında, milletinin iradesini ifade eden meclisin kuruluş gününü dünya çocuklarına armağan ettiği bir ülkenin 21. yüzyıldaki hali bu mu olmalıydı?

Ülkemizde her dört evlilikten birinde çocuk gelin varken, pek önemsenmeyen fakat en az çocuk gelin kadar önemli olduğunu düşündüğüm kaç çocuk damat olduğu bilinmezken bize utanmak düşer!


En son milli eğitimde yapılan düzenlemeyle önü daha da açılan bu durum maalesef toplumumuzun kanayan yarası olmaya devam edecek gibi görünüyor. 


Yazının tersten okunduğu coğrafyalardaki anlayışa doğru bu hızda yol alırken tersten okumayı da öğrenmemiz gerekecek gibi!


20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ne olsun?


kaynak: http://www.hurriyetdailynews.com/one-in-every-four-marriages-in-turkey-involves-child-bride-ngo.aspx?pageID=238&nid=46232 

        http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/05/04/her.dort.evlilikten.birinde.cocuk.gelin.var/706651.0/



15 Kasım 2013

rehin / dörtlükler

olaylar vakitlerinde rehin
o kadar
değiştirmeye yetmeyen güç
beklemeye yetse bari

Birlik Tarih Yazar

Günümüzde özel de dahil olmak üzere politik ve tüm hitaplarda din, dil, ırk vurgusu yapmanın anlamsız olduğuna inanıyorum. Gelin görün ki kimi durumlarda anlaşılabilir olmak adına, tarihi süreçlerin kavranmasını sağlayabilecek, anlaşılabilen bir dilde konuşmanın, fikir belirtmenin değerini görmezden gelemeyeceğimiz de bir gerçek. 

İşte bu sebeple, bu şekilde belirtmeliyim ki, dünya tarihini değiştiren Kurtuluş Savaşı başarımızın, Atatürk'e verdikleri koşulsuz destekle bence en önemli unsuru olan, o günden beri bir olmayı maalesef bir daha başaramamış olduklarını düşündüğüm, lafta değil özde hoşgörüyü şiar edinmiş Aleviler, tekrar bir olmayı, diri ve iri olmayı başardıklarında dünya tarihini tekrar değiştirebileceklerdir...

Bu toprakların her zamankinden daha çok birliğe, iriliğe ve diriliğe ihtiyacı var.


09 Kasım 2013

Hayalimdeki Türkiye


Hesap makinesi gibi bir devlet istiyorum. 
Hesap makinesi gibi kullananın dinine, diline, ırkına bakmaksızın 2 ile 2'yi toplayıp 4 sonucunu veren bir devlet istiyorum.

Onun düzgün çalışmasını sağlamaya kendini adamış hükümetler istiyorum. 
Tuşlarının yerini ve işlevini menfaatine göre değiştirmeyen hükümetler istiyorum.

Neye inanırsa inansın, kimlerden olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun doğru cevabı alacağını bilmenin huzuruyla yaşayan bir halk istiyorum.


06 Kasım 2013

Gençlik Kimlere Emanet



























Değil gözünde, beyninde bile kadınla erkeği yanyana koyamayan, oğlundan, kızından korkan, sorunlu ergenliğinin travmasını atlatamamış, zihniyeti sakat, kendini bilmez bir güruhun pençesinde ülkenin ufku kararmaya devam ediyor. Maalesef yerel seçimlerin yaklaşması, bu gibi çıkışların, siyasi hamleler olduğunu gösteriyor ki en tehlikeli olan da bu. Yine kadın üzerinden, yine namus üzerinden, yine inanç üzerinden pis bir oyuna girişiliyor. Hedefte ise en büyük tehlike olarak gördükleri, ülkemizin geleceği okuyan gençlik var. Erdoğan'daki değişiklik ise çok daha dikkat çekici. Eskiden olsa "Biz yurtlarımızı açarız isteyen gelir, istemeyen gelmez" derdi; demek köprü geçilmek üzere ki üslup değişiyor, ve  sertleşerek evlerimize kadar giriyor. 

Bu nasıl bir sorumsuzluktur? 
Bu kaçıncı sorumsuzluktur?

Bütün bir okuyan gençlik toptan fuhuşla itham ediliyor. Buna gerekçe olarakta ailelerin ve çevrenin şikayetleri öne sürülüyor. Soru soran Reuters muhabiri Gülşen Solaker'e aşağılar bir tavırda "Hayırlı olsun" denerek soruyla cevap veriliyor. Ama yine Erdoğan her zaman olduğu gibi işi "halkına" ihale ediyor. Tencere tava protestoları zamanında olduğu gibi halk yine muhbirliğe, birbirini şikayet etmeye, ispiyonculuğa teşvik ediliyor. Halk birbirinden şüphe eder hale getiriliyor, kutuplaştırılıyor. 

Bu gidişle öğrencilerin kaldığı semtlerde, kendilerine görev çıkaran yobazlardan oluşan sivil ahlak zabıtalarının dolaştıklarını görürsek şaşırmayalım. Hatırlarsanız Gezi Parkı protestoları sırasında hükümetin sorumsuz söylemleriyle esnafı kışkırtması, Eskişehir'de Ali İsmail Korkmaz'ın polis ve esnaf tarafından dövülerek öldürülmesine sebep olmuştu. Can kaybı olmasa da benzeri esnaf-protestocu gerginlikleriyle İstiklal Caddesi'nde ve birçok yerde de karşılaşmıştık. Erdoğan'ın bu sözlerini, devletin onları koruyacağına dair bir mesaj olarak algılayabilecek kendini bilmezlerin gençlere ne yapacakları belli mi olur? Halide Edip'in unutulmaz romanı "Vurun Kahpeye" romanındaki gibi bir olayın yaşanmayacağının garantisini kim verebilir. Mahalle meydanlarında, aynı evde kalan kızların, erkeklerin "taşlanmasına" kadar gidebilecek bir yol açıldı dersek ne kadar abartmış olabiliriz?


İnanıyorum ki fuhuşla itham ettiğiniz, bu milletin okuyan çocuklarının kaldıkları evler sizin kafalarınızın içinden çok daha temizdir! 


Dilerim bu halk sizi en kısa zamanda üzerinden atar.





Erdoğan, 'Kız erkek karışık yurt dönemini kapattık. Yüzde 75 düzenleme yaptık.Ev konusunda birçok şikayet aldık. Bu konuyu sizlerin takdirine bırakıyorum. Muhafazakar Demokrat iktidar olarak da ne gibi düzenlemeler yapılabilir, bu şikayetleri değerlendirip gerekeni yapacağız. Gerekirse yasal düzenleme de yaparız' dedi.

SİZ KIZINIZ OLSA BÖYLE BİR ŞEY İSTER MİSİNİZ?
Bir muhabirin, 'Kişiye özel şikayetler mi var?' sorusu üzerine Başbakan, 'Kişilerin müstakil evlerinde kız ve erkeklerin beraber kalması ne denli uygun olabilir.' cevabını verdi. 

Muhabir sorusunu uzatınca da gergin anlar yaşandı. Erdoğan, 'Siz ilerde anne olduğunuzda kızınıza böyle bir şeyi uygun buluyorsanız sizin için hayırlı olsun' ifadesini kullandı.

04 Kasım 2013

derinlerimizde / dörtlükler

derinlerimizde bir yerlerde
yalnız sevdiklerini inciten
çok kötü adamlar
ve çok kötü kadınlar var

Emek

20 sene kadar önceydi belki daha fazla... 

Arkadaşım Seçkin'le birlikte, bir tanıdık vasıtasıyla randevu aldığımız Şahin Özer'in odasındaydık. Şimdi  müzik tarzımı bilenlerin Şahin Özer ne alaka dediğini duyar gibiyim de, pop dışında değişik bir şey arıyormuşmuş da falan diye ikna etmişti babam :) Nasıl utana sıkıla gittiğimi hiç unutmam. 


Odasında popçu adayı oldukları tahmin ettiğim bir yakışıklı metroseksüel genç, bir de alımlı bir hatun karşılıklı deri kanepelerde oturuyorlardı; bense aynı çapulcu-rockçı, kafamda kasketim falan... Seçkin bir kenara ilişti ben de Şahin Özer'in yanına geçtim.

Şahin Özer, CD'yi benden alıp müzik setine koymuş sonra koltuğuna yerleşip elindeki kumandayla 5 şarkımın herbirini 3'er saniye dinlemişti :) Ya tamam o zamanlar onun zamanları, deli yoğun, bir popçu çıkıyor, diğeri giriyor falan da keşke şarkılarımı yanımda, gözümün önünde öldürmeseydi. Dinler sana dönerim deyip hiç dinlemeseydi.


Hiç unutmam o gün bugündür şarkılara -emeğe- en az 1 dakika veririm, o da profesyonelse çünkü anlaşma gereği müzik yapmak, hit parça dışında albümü doldurmak zorunda olan profesyoneller var, sanatçı amatörse tamamını dinlemeye çalışırım. Sizden de ricam eğer müzikle uğraşan özellikle amatör birisi size birşey dinletmek isterse, heyecandan oracıkta ölebileceğini hesaba katarak hareket edin :)

Çok acımıştı paylaşayım dedim ;)

Ha bu arada ilk şarkı, "en azından vokalimi bir duysaydı, kesin beğenirdi" dediğim bu parçaydı. Ne kadar dinlediğini, pardon dinlemediğini anlayın :)

Al Beni - Mertkan D. YILMAZER

not: Aramızda kalsın biraz önce koskoca David Bowie'nin The Next Day Extra: New Studio Tracks albümünü Deezer'da 10 dakikada dinledim :) 

orhan veli'ye selam / dörtlükler

delirmeye doğru kendini göreceksin
sakın şaşırma
orhan veli'ye de selamımı söyle 
sakın unutma

sebep / dörtlükler

sen gibi biri beni hiç sevmeyecek
ben gibi biri de seni hiç sevmeyecek ya
hep karşı olduğumuz lanet savaşlar 
yine hep bizim yüzümüzden çıkacak

uyarsan sürülürsün / dörtlükler

uyarsan
sürülürsün
uymazsan
sürülürsün

ayva ve armut / dörtlükler

olmak ya da olmamak
işin edebi tarafı
ayvayı ya da armudu yemek
işte bütün meselenin aslı

boş işlerin aklı / dörtlükler

şu boş işleri yapacak
kimse var mı diye sorduklarında
arkasında ben varım diye
hep aklım bir adım öne çıkar

belki de / dörtlükler

belki de eski zamanlardaki gibi
yıkamalıyız yine birbirimizi
ben tekrar aşık oldum gitarıma
temizlerken damarlı gövdesini

Tepkibahçe

























Fenerbahçe taraftarı, şike tartışmaları sonucu hapis süreciyle siyasileşen, basına nasıl sızdırıldığı hala bilinmeyen, Habertürk'ün yayımladığı sabıka kaydı fotoğrafıyla çirkinleşen sürece, gerek polisin sert müdahalesiyle gerçekleşemeyen köprü yürüyüşüyle, gerekse Metris Cezaevi ve Çağlayan Adliyesi önündeki gösterilerle gereken cevabı vermişti. Gezi Parkı ve dakika34 protestolarıyla doruğa çıkan gerginliğin, Galatasaray, Trabzonspor ve Beşiktaş başkanlarının, stad vesaire gibi belli menfaatler sebebiyle iktidara bağlılıklarını tavır ve söylemleriyle çok açık ifade ettikleri bu dönemde, iktidara mesafe koyarak dik bir duruş sergileyen Fenerbahçe'yi "Son Kale" durumuna getirmiş olması şaşılacak bir değil.

Sevin sevmeyin, kulübe 15 senede kattıklarını geçin, AKP'nin ve/veya "cemaatin" Fenerbahçe'yi ele geçireceği algısı kırılmadıkça, ki Mehmet Ali Aydınlar'ın iktidarla olan güçlü bağları nedeniyle bu pek mümkün görünmüyordu; Aziz Yıldırım tekrar seçilecekti. 

Bence seçilmeliydi de.

Seçildi de.

15 senedir yürüttüğü başkanlık görevini ilk olarak 15 Şubat 1998 yılında Ali Şen'den devralan Aziz Yıldırım, bu seçimde en büyük rakibi Mehmet Ali Aydınlar'ın aldığı 2383 oya karşılık 6821 oy alarak 11. kez Fenerbahçe Spor Kulübü'nün başkanlığına seçilme başarısını göstermiş oldu. 

Tebrik ederim.


görsel kaynak: http://cdncms.zaman.com.tr/2013/04/30/azizyildirim.jpg 

şifa / dörtlükler

tıp arasın vücuda şifayı 
kordon kanında
ben buldum ruha şifayı
çocukluk arkadaşında

01 Kasım 2013

kul hakkı lekesi / dörtlükler

kuytuda zayıfları yerken gördüm
doymak bilmeyen sönmüş gözleri
ihtirastan şişmiş kocaman bir göbeği
gömleğinde kul hakkı lekesi vardı

Yazık

İnsanların özel hayatlarında giyim tarzlarına müdahaleyi her zaman yanlış buldum fakat unuttuğunuz şey, bugün gerine gerine "Yüzde 90'ı müslüman bir ülkeyiz" diyor olabilmenize imkan veren, aslında Mevlana gibi "Ne olursan ol gel" diyen ve inancı bir vicdan meselesi olarak tanımlayıp, şekilciliğin insanları ayrıştıran, ötekileştiren, dışarı iten yapısından bizi koruyan, rakısını içeni de, mini eteğini giyeni de içeride tutan, ve bugün şekilden bağımsız İslam'ı yücelten  anlayışıyla, hoşgörüsüne özenilen bir ülke olmamızın sebebi olan, düşman bildiğiniz laiklik ilkesi olabilir mi?

Yazık! 
Keşke İslam'ı laiklik kadar sevip koruyabilseydiniz. 

Artık mahallesindeki tüm arkadaşlarının, kocalarının makamı ve haliyle çocuklarının geleceği için kapanmaya başlamış olması nedeniyle, mahallelinin bakışlarından rahatsız olup kapanmak zorunda kaldığı için sizlere lanet okuyan "inanmayan" kadınlar var aranızda! 

Bunu başardınız ya verdiğiniz zararın vebali boynunuza.
Tebrik ederim!